Türkiye İMSAD Gündem Buluşmaları’nın 45’incisi, ‘Küresel Tedarik Krizi ve Enflasyon’ başlığı altında gerçekleştirildi. Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Küçükoğlu, “Globalleşmenin baş döndürücü etkisinin yanında pandeminin getirdiği olağanüstü koşullarla beraber, emtia fiyatları ve temininde görülmemiş değişiklikler ve zorluklar yaşanıyor. Geleceği görmekte önemli derecede zorlandığımız bir süreçteyiz. Ancak diğer taraftan pandemi sürecinde ülkemizin artan önemi, büyük potansiyeli ve güçlü geleceğine çok inanıyoruz” dedi. Toplantının konuşmacısı Ekonomist-Stratejist Fatih Keresteci ise şunları söyledi: “Bulunduğumuz bölge öyle bereketli ki ne zaman bir sorun oluşsa bu coğrafyanın avantajlarından faydalanıyoruz. Türkiye’nin önemli bir üretim üssü haline gelme ihtimali kuvvetli ve şu an bunu görüyoruz. 2030’da Türkiye ekonomisinin hakikaten büyük bir ekonomi olacağına inancım tam. 2030’un büyük Türkiye ekonomisinde varlıkların sahibi biz olacak mıyız? Bence esas mesele bu.”
Türkiye İMSAD (Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği) tarafından 45’inci kez düzenlenen ‘Gündem Buluşmaları’, Demirdöküm’ün katkılarıyla 21 Ekim Perşembe günü online olarak gerçekleştirildi. Açılışını Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Küçükoğlu, moderatörlüğünü Türkiye İMSAD Başkan Vekili Ferdi Erdoğan’ın yaptığı ‘Küresel Tedarik Krizi ve Enflasyon’ başlıklı toplantı, inşaat malzemesi sanayicileri, iş dünyasından isimler ve sektör profesyonelleri tarafından ilgiyle takip edildi. Toplantının konuşmacısı Fatih Keresteci; faiz, enflasyon, kur, tedarik krizi ile ilgili merak edilen konuları katılımcılarla paylaştı.
Üretim üssü olma yolundaki ilerleyişimizi sürdürüyoruz
Türk inşaat malzemesi sanayicilerinin pandemi dönemini yüksek bir performansla geçirdiğini belirten Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Küçükoğlu, “Yurt içi ve yurt dışında artan talebi karşılayabilmek için yüksek performans gösteren sanayimiz, gelecek adına daha büyük düşünebilmek için de büyük bir güce ve potansiyele sahip olduğunu göstermiş oldu. 2020’yi üretimde yüzde 9,1’lik bir büyüme ile tamamladık. Artan talebi karşılama performansımızla 2021 yılını ihracatımızın da verdiği destekle yüzde 20 gibi bir büyüme ile tamamlama yolundayız. Bu dönemde hem yurt içi kapasitesini hem bulunduğumuz coğrafyamızda üretim üssü olma yolundaki ilerleyişimizi emin adımlarla sürdürüyoruz” diye konuştu.
Önceki yıllarda geleceği tahmin edebilmek için geçmiş verilerden yararlanarak daha kolay tespitler yapılabildiğini ifade eden Tayfun Küçükoğlu, şunları söyledi: “Günümüzde her şey o kadar hızlı ve radikal değişimler gösteriyor ki, artık geçmişe bakarak geleceği planlama imkanımız oldukça azalıyor. Globalleşmenin baş döndürücü etkisinin yanında pandeminin getirdiği olağanüstü koşullarla beraber, emtia fiyatları ve temininde görülmemiş değişiklikler, zorluklar ve değişim yaşanıyor. Global enflasyon da dünyanın her yerinde önümüze çıkan diğer önemli bir başlık. Geleceği, hatta yarını görmekte önemli derecede zorlandığımız bir süreçteyiz. Ancak diğer taraftan pandemi sürecinde ülkemizin artan önemi, büyük potansiyeli ve güçlü geleceğine çok inanıyoruz. Önümüzde tehditler, fırsatlar, belirsizlikler, baş döndürücü değişimler ve güçlü gelişim beklentilerimiz var. 2022 ve sonrasının bütçe, plan ve stratejilerini hazırlarken hedefimiz inşaat malzemeleri sanayisinin ülkemize katkısını artırmak, beraberinde dünya ve coğrafyamızdaki etkisini yükseltmek olacaktır.”
Kur arttığı zaman ithal girdi maliyeti de yükseliyor ve bu ihracatta avantaj sağlamıyor
Konuşmasında, Türk Lirası değer kaybedince Türkiye’nin ihracatının artacağı, buradan da bir avantaj sağlanacağı şeklinde bir hipotez olduğunu dile getiren Ekonomist-Stratejist Fatih Keresteci, “Kur yukarı çıktığı zaman ihracatı artırma gayemiz çok başarılı olmuyor çünkü Türkiye’de net ihracatçı olarak bildiğimiz şirketler çok az. Genelde ihracatçıyım diyen şirketlerin çoğu aynı zamanda ithalatçı. O yüzden kur arttığı zaman ithal girdi maliyeti de yukarı gidiyor ve bu ihracatı ucuzlatmıyor. İkincisi Türkiye’deki birçok yerli girdi maliyeti de döviz kurlarından doğrudan ve dolaylı etkileniyor. Yani su, elektrik, kira, doğal gaz… Fatura TL geliyor ama arkasından döviz kuruyla gidiyor. Hatta öyle ki iş gücü maliyetleri bile dolaylı olarak kurdan etkileniyor. O yüzden kur yukarı çıktığında biz asla çok büyük bir rekabet avantajı sağlamıyoruz” şeklinde konuştu.
“İhracatı en çok etkileyen unsur, ihracat yaptığımız pazarlardaki talep ve kurun da öngörülebilir olmasıdır” diyen Fatih Keresteci şöyle konuştu: “Bizim ihracatımız son yıllarda bir miktar arttı ama dış ticaret haddi diye bir kavram var. Dış ticaret haddi, ihracat birim değer endeksinin ithalat birim değer endeksine bölünmesidir. Dış ticaret haddi 100’ün altına iniyorsa bizim ihracatımızın değeri azalıyor. Yani biz bir birim ithalat için daha çok ihracat yapmak zorunda kalıyoruz. Şu an TÜİK verilerine göre bu rakam 86, yani son 20 yılın en düşük rakamı. Biz ihracat yapıyoruz diye çok da sevinmeyelim çünkü bizim ihracatımızın değeri düşüyor. Zaten bunun ekonomik karşılığını da görüyoruz. Türkiye’de kişi başı GSYH 2013 yılında 12 bin 500 dolar ile zirve yaptı. 2020 yılı rakamı ise 8 bin 600 dolar. Bu 8 bin 600 dolar 2006’dan beri en düşük seviye. Biz aslında yoksullaştıran bir büyüme yaşıyoruz. Yani Türkiye büyüyor ama yoksullaşan bir büyüme ile karşı karşıya.”
Türkiye’nin konumunun önemine dikkat çeken Fatih Keresteci, “Bulunduğumuz bölge öyle bereketli bir coğrafya ki, bu coğrafya için savaşmış atalarımıza minnet duymalıyız. Çünkü ne zaman bir sorun oluşsa bu coğrafyanın avantajlarından faydalanıyoruz. Mesela dünyada pandemi ile birlikte bir navlun krizi yaşandı. Çin’deki bir limandan Rotterdam’a yük götüren bir geminin maliyeti, Türkiye’den giden gemiye oranla 4-5 katına çıktı. Böyle bir ortamda bu artan maliyetler, üretimin Türkiye’ye gelmesi noktasında çok ciddi bir imkan yarattı. O yüzden düşük ve orta teknolojik yoğun alanlarda Türkiye’nin önemli bir üretim üssü haline gelme ihtimali kuvvetli ve şu an bunu görüyoruz. 2030’da Türkiye ekonomisinin hakikaten büyük bir ekonomi olacağına inancım tam. 2030’un büyük Türkiye ekonomisinde varlıkların sahibi biz olacak mıyız? Bence esas mesele bu” diye konuştu.
AB işe yarayan ürünleri geliştiriyor, biz ürünün işe yaramasının peşinden gidiyoruz
Toplantının moderatörü Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkan Vekili Ferdi Erdoğan ise dünyada ve Türkiye’de enflasyonist bir ortam olduğunu belirterek, “Kur, faiz, enflasyonun sürekli gündemi meşgul eden bir yapısı da var. Kur maalesef hayatımızın içinde var. İçinde bulunduğumuz coğrafya bir yandan fırsat bir yandan tehditleri de içeriyor. Avrupa gibi teknolojide, pazar büyüklüğünde, satın alma gücünde, demokraside, hukukta, insan haklarında gelişmiş olan bir coğrafya ile emtia ve enerji kaynakları ülkeleriyle bezenmiş diğer coğrafyanın tam ortasındayız. Böyle bakınca karşımızda bir fırsat durumu var ve burada biz yerimizi alıyoruz” dedi.
“AB işe yarayan ürünleri geliştirirken biz ürünün işe yaramasının peşinden gidiyoruz” diyen Ferdi Erdoğan, “İthalatın neredeyse 5’te biri enerji, yarısı girdi malzemelerden oluşuyor. Enerji kadar neredeyse ham madde ithalatı söz konusu. Geri kalanı da tüketim malları. Tüketim malları aslında daha düşük. Biz daha çok ihracatı ve büyümeyi yabancı kaynakla kotarırken her bir dolar ihracat için 1,5 dolar ithalat yapıyoruz. Bu hayatımızı tabii ki çok etkiliyor. İnşaat malzemeleri sanayisinde de ortalama yüzde 30 enerji ile yüzde 20 kadar da ithal girdi malzeme var. Pandemi ile beraber ‘Maske, Mesafe, Temizlik’ üçgeninden, ‘Mobil, Modüler ve Temassız’ bir hayata döndük. Taşa, toprağa dayalı inşaat malzemelerinden, ürüne malzemeye akıl yüklenen çoğu ithal olan çip ve sensörlere dayalı metalik malzemelere doğru da evrildik. Böyle olunca ithalat oranımız da arttı. Dünyada enflasyon yükseliyor. Bizde kur ve faiz ilişkisi birbirine çok bağlı ama enflasyonla yüksek bir seyri var. Böyle baktığımızda planlar tutmuyor” şeklinde konuştu.
Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı