Hisar Okulları, “Açık Kaynak” yaklaşımı doğrultusunda gençlere ve topluma faydalı, ufuk açan konuları gündeme taşımaya devam ediyor. Bu yıl sanatı odağına alacak olan Hisar Konuşmaları konferans serisinin ilki “Sanatla Dönüşmek: Bienalin Ardından” başlığıyla gerçekleşti
Türkiye’deki sanatsal üretimi uluslararası güncel sanat üretimiyle buluşturarak bu alanda yapılan üretimlere, tartışmalara önemli bir katkı sunabilmek öncelikli hedeflerimizden biri…
Programa yurt dışında olması sebebiyle video mesajla katılan İKSV Bienal Direktörü Bige Örer “Kuşlar Ne Düşünüyor?” projesi hakkındaki düşüncelerini ve İstanbul Bienali’nin önemini şu sözleriyle aktardı: ‘’17. İstanbul Bienali kapsamında gerçekleştirilen “Kuşlar Ne Düşünüyor?” projesini sizlerin değerli katkılarınızla birlikte gerçekleştirebilmek çok değerliydi. İstanbul Bienali 1987 yılından beri İKSV tarafından gerçekleştiriliyor. Türkiye’deki sanatsal üretimi uluslararası güncel sanat üretimiyle buluşturarak bu alanda yapılan üretimlere, tartışmalara önemli bir katkı sunabilmek öncelikli hedeflerimizden biri. İstanbul’da güncel bir sanat müzesi yokken İstanbul Bienali geçici bir müze işlevi de üstleniyor ve hem bilgi üretimini hem sanatsal üretimleri mümkün kılıyor. Yaratıcı, yenilikçi, özgün çalışmaları hem araştırma süreçlerinde hem de üretim süreçlerinde destekleyerek sanatçılar için bir vaha işlevi görüyor. Bienalin dönüştürücü, kamusal alanları yaratıcı ve ortak üretimleri destekleyici rollerinden yola çıkarak farklı buluşma noktaları yaratılıyor.’’
Geçirdiğimiz zorlu dönemde atılacak en önemli adımın, dünyayı yaşanacak daha iyi bir yer kılabilmek amacıyla çabalayan kişi ve kurumların sürdürülebilirliğine destek vermek olduğuna kanaat getirdik
İKSV İstanbul Bienali Sergi Yöneticisi Elif Kamışlı, Bienal kavramının ne olduğuna ve tarihçesine değinerek konuşmacıları bilgilendirdikten sonra İstanbul Bienali’nin oluşum sürecini şu şekilde aktardı: “Bienal Latincede iki yılda bir anlamına geliyor. Bunu sergi bağlamında değerlendirdiğimizde de iki yılda bir yapılan sergi ortaya çıkıyor. İlk Bienal ne zaman yapıldı sorusuna bakıldığında tarihte 1895 senesinde gerçekleştirilen Venedik Bienali’ne gidiyoruz. Bugün ise Venedik Bienali tüm bienallerin annesi olarak nitelendirilen bir sanat etkinliği haline gelmiştir. İstanbul Bienali ise 1987 tarihinde kuruldu. Bugüne kadar 17 edisyon düzenledik. Şehrin farklı bölgelerine yayılan ve yüzlerce farklı noktayı bienal vesilesiyle bugüne kadar izleyiciyle buluşturan, on binlerce eserin üretilmesine katkı sağlayan çok büyük bir etkinlik ve yapı haline geldi.
17. İstanbul Bienali’nin 3 küratörü var: Ute Meta Bauer, Amar Kanwar ve David Teh. Bienalin hazırlıklarına bu ekiple birlikte başladığımızda Güneydoğu Asya’da üretilen sanat eserlerini incelemek ve coğrafi olarak bize çok uzak gibi görünse de kültürel olarak birçok paralellikler hissettiğimiz bir coğrafyanın pratiğini İstanbul’a taşıyabilmek arzumuz vardı. İkisi Singapur’da biri Yeni Delhi’de yaşayan sanatçılarımızı bu amaçla İstanbul’a beklerken pandemi ilan edildi ve küratörlerimizin yaşadığı ülkelerde sıkı sınır kuralları ilan edildi ve yaklaşık iki yıl İstanbul’a gelemediler. Bu bizim için olağandışı bir olaydı ancak bunu bir avantaja çevirdik ve çevrimiçi alanda uzun toplantılar yaptık. Pragmatik olmadan ve somut bir çıktı alma beklentisi olmadan ve böyle bir dönemde neden sanatla uğraştığımıza ve sanatın bizler için ne ifade ettiğine uzanan sohbetler yaptık. Nihayetinde geçtiğimiz o zorlu dönemde en önemli şeyin aslında dünyayı daha iyi bir yer kılmak için bulunduğu bölgede çeşitli etkinlikler yapan sanatçılar, yazarlar ve çevre örgütlenmeleri gibi kişi ve kurumların sürdürülebilirliğine destek vermek olduğuna kanaat getirdik. Bu bağlamda İstanbul Bienali’ni bütün bu kişilerin bir araya gelebileceği ve onların devam eden süreçlerini birbirine bağlayabileceğimiz bir ağ gibi hayal ettik ve bienali bir yıl erteledik. Bu uzun soluklu çalışmanın ardından Eylül-Kasım arasında İstanbul’un 3 farklı bölgesinde, 12 farklı mekânında sergilerimizi 17. İstanbul Bienali üst başlığıyla ve 6 tane alt temayla hayata geçirdik. Bu sayede bu iki aylık süreçte yaklaşık yarım milyon kişinin hayatına dokunduk.”
Sanat yapmak kendini özgürce ifade edebilmenin bir yoludur
İnci Eviner ise bienal kavramının öneminden ve kendi sanatçı kişiliğinden, bienalin bu kişiliğe olan katkısından şu sözlerle bahsetti: “80’li yıllarda sanata başlayan biri olarak Türkiye’deki İKSV’nin başlattığı bienalle neler değiştiğini bizzat deneyimleme fırsatım oldu. Hem bir okul gibi bir sürü sanat insanı yetişti hem de birçok sanatçı uluslararası anlamda görünürlük kazandı. Sanat benim için bir yaşam biçimi ve hayatımı sanat yaparak geçirdim. Dolayısıyla bazen sınırlı mekanlar yetmez, atölye ve mekânın dışına taşmak istersiniz ve dünyayla temas halinde olmak istersiniz. Uluslararası görünürlük ise bütün önyargıları, özellikle milli kimlikle olan önyargıları aşıp sanatın evrensel dili içinde var olmak anlamına gelir. Bienaller de aslında bunu yaparlar. İstanbul Bienali de dünyanın en önemli bienallerinden biri çünkü coğrafik olarak taşıdığı önemin yanı sıra, burada üretilen işler sanatçılar için her zaman ikonik olmuştur. Benim açımdan ise iyi bir küratörle çalışmanın sanatçıya çok büyük bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Benim için bienal küratörlerinin asıl görevi dünyada üretilmekte olan sanatı günün politik vizyonlarıyla buluşturmaktır. Dolayısıyla iyi ve seçilmiş sanatçılarla bir arada olmak her zaman beni besleyen bir şey olmuştur.
Kendi pratiğimden bahsedecek olursam ise 5 yaşından beri çiziyorum. Bu tutku yavaş yavaş lisede gelişti ve sanat yapmanın bir çeşit özgürce kendini ifade etme yolu olduğunu erken yaşta fark ettim. Dolayısıyla bu benim için bir özgürleşme süreciydi ve bu işi bağımsız bir sanatçı olarak sürdürme çabası bu pratiğin devamlılığıyla sağlandı.
Çağdaş sanat pek çok disiplini içinde barındırdığı için zaman ve mekanla kurduğu çok yaratıcı ilişkiler olabiliyor. Bienaller sanatçılar için çok daha özgür imkanlar sağladığı için o imkanlar içinde hareket edebilmek beni daha fazla esinlendirdi ve daha farklı ve büyük projelere adım atabildiğim gibi bir yandan da sanatçı olarak özgüvenimi güçlendirmemi sağladı. Benim bienal tecrübem kendi pratiğimi daha fazla açabilme ve dünyayla buluştuğum noktada daha fazla özgüven kazanabilme ve yaptığım işlerin de dünya literatürü içinde yer almasını sağlama konusunda önemli bir yol hazırladı.
Eğitimci yanıma gelince, her zaman sanat eğitimi nasıl deneysel olabilir, nasıl dogmalardan uzak ve hem öznel olup hem de toplumsal meselelere temas edebilir sorularının yanıtlarını aradım. Bir yandan da bu projeler sanat projelerine dönüştü. Öğrencilerimle ve genç sanatçılarla ürettiğim performanslar haline geldiler. Dolayısıyla sergilerim arasında eğitimci kimliğimle sanatçı kimliğimi buluşturduğum farklı pratikler de yer aldı.”
Bienallerin yarattığı beklenmedik karşılaşmalar, kişinin hayatında dönüştürücü bir güce sahiptir
Elif Kamışçı ayrıca bienallerin insanların üzerindeki etkilerine şu sözlerle değindi: ‘’Bienallerin yarattığı beklenmedik karşılaşmaların aslında kişinin hayatında dönüştürücü bir gücü olduğuna inanıyorum. İstanbul Bienali’nin de güçlü yanlarından biri bu, çünkü şehrin içindeki büyüleyici mekanlar ve sanatçıların bu mekanla kurduğu derin ilişkilerle birlikte unutulmaz eserlerin ortaya çıkışına yardım ediyor. Sanatın ne olduğuna dair daha peşin hükümlü yargıları sarsabilecek, aslında sanatın hayatla ilişkisini ve aralarındaki kuvvetli bağı kavramamız için bir fırsattır. Bu bağlamda bienal izleyicisinin, doğrudan bienale gelmese bile karşılaştığı şeylerin hayatına dokunduğuna inanıyorum.
17. İstanbul Bienali kapsamında da bu bienali kurgularken hayatın içinden birtakım şeyleri alıp sergi mekanlarına bir süreliğine yerleştirmek istedik. Dolayısıyla insan odaklı ve aktivizm barındıran belgelemeler, eserler ve arşiv çalışmaları ortaya çıktı. Örneğin ‘’Kuşlar Ne Düşünüyor?’’ projesiyle Türkiye’den binlerce çocuğun hayatına dokunduk ve bu dokunuşun çocukların doğayla kurdukları ilişkiye ve merak duygularına bir etkisi olduğuna inanıyorum ve bunların sonuçlarını ilerleyen dönemlerde göreceğimizden eminim.’’
Bige Örer
Bige Örer 1977, İstanbul doğumlu. Siyaset bilimi, kamu yönetimi ve sosyoloji alanlarında eğitim aldı. İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nda İstanbul Bienali’nin ve tüm güncel sanat projelerinin direktörü olarak görev yapmaktadır. Küratöryel projeleri arasında, “Aylaklar” (2017), “Çizgisel Aşkınlık” (2016) ve “Agorafobi” (2013) yer alır. “Zaman Makinesinde Renkli Bir Gezinti: Çocuklar İçin İstanbul Bienalleri” başlıklı çocuk kitabını Süreyyya Evren’le birlikte kaleme aldı. Bienaller hakkında çeşitli yayınlarda yazıları yayımlandı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde dersler verdi. Örer, uluslararası pek çok sanat kurumunda danışman ve jüri üyesi olarak yer aldı. 2013’ün Mart ayında kurulduğu tarihten bu yana Uluslararası Bienaller Birliği’nin başkan yardımcısıdır. Aynı zamanda birliğin, PASS adlı dergisinin editöryel kurul üyesidir.
Elif Kamışlı
Elif Kamışlı 1981, Eskişehir doğumlu. Lisans ve yüksek lisans eğitimini siyaset bilimi, kültürel incelemeler ve psikanaliz üzerine yaptı. Kamışlı, 2004-2008 arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültür Yönetimi Bölümü’nde ve 2009’da 53. Venedik Bienali’nde çalıştı, 2010 yılında Roma’da yer alan MAXXI müzesinin açılış sergilerinde küratör asistanlığı görevini üstlendi. 2011-2013 yılları arasında çeşitli galeriler için birçok sanatçının kişisel sergilerini hazırladı. 2017 yılında British Council’ın koleksiyonuna odaklanan “Geçen Gece Bir Rüya Gördüm” başlıklı bir sanal sergi kurguladı ve Castello di Rivoli ve GAM, Torino’da gerçekleşen “Colori” sergisinin eş küratörlüğünü yaptı. 2014’ten beri İstanbul Bienali’nde sergi yöneticisi olarak görev yapmaktadır. Gündelik hayat, psikanaliz ve sanat üzerine yazıları çeşitli dergilerde yer aldı. “Sanat Dünyamız” dergisine düzenli katkılar sağlayan Kamışlı, İstanbul Bienali tarafından yayımlanan İnci Eviner’in sanatçı kitabı “Ortak Eylem Aygıtı: Bir Etüt” (2014) kitabının da editörüdür.
İnci Eviner
İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'nden mezun olduktan sonra, 1992 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde doktorasını tamamladı. Video çalışması “Harem”i sunduktan sonra uluslararası alanda büyük ilgi topladı ve çalışmaları dünya çapında önemli koleksiyonlarda yer almaya başladı. Eviner, 2017 yılında Sharjah Sanat Bienali'nden ödüller aldı (13 tane); kariyeri boyunca Florida'daki Rauschenberg Vakfı, California'daki Headlands Center for the Arts, New York ABD'deki ISPC, Paris'te SAM Art Projects, Fransa'da MAC/VAL Musée d'Art Contemporain du Val-de-Marne, Rockefeller Vakfı Bellagio ve Como, İtalya'da misafir sanatçı olarak bulundu. Eviner'in en önemli sergileri Venedik Bienali Türkiye Pavyonu’nda (2019) yer alan ‘’Biz, Başka Yerde’’ ve 2016 yılında İstanbul Modern'de gerçekleştirilen “İçinde Kim Var?” isimli retrospektifiydi. Eviner ayrıca Liverpool Bienali (2018), Gwangju Bienali (2018), 13 İstanbul Bienali (2013), 7 Asya Pasifik Çağdaş Sanat Trienali (APT7) ve 4 Asya Sanat Bienali dahil olmak üzere dünya çapında birçok bienalde yer aldı. Eviner, 2019'da 58 Uluslararası Venedik Bienali'nde Türkiye'yi temsil etmek üzere seçildi ve sunumu Arsenale'de özel olarak seçilen bir alanda gerçekleşti. Sanatçının eserleri Deutsche Bank Collection, Centre Pompidou Paris, İstanbul Modern Müzesi, Guggenheim ve TBA21 Wien gibi dünya çapında önemli kurumların koleksiyonlarında yer almaktadır. Eviner aynı zamanda Kadir Has Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi'nde öğretim üyeliğine devam ediyor. İstanbul'da yaşıyor ve çalışıyor. Dirimart tarafından temsil ediliyor.
Hisar Okulları’nın eğitim modeli bilim, mühendislik, sanat ve tasarım alanlarını kapsıyor
Hisar Okulları kurulduğu ilk günden bu yana, dünya ile rekabet edebilen öğrenciler yetiştirmek üzere; bilim, mühendislik, sanat, tasarım gibi farklı alanların ilişkilendirildiği bir eğitim modeli ve akademik program sunuyor. Okul; en küçük yaşlarından başlayarak, her düzeydeki öğrenciler için ilgi alanları doğrultusunda deney ve gözlem odaklı bilgi ve beceri edinme fırsatları yaratıyor. Bu becerilerle donanmış öğrenciler yaşam yolculuklarına, sorun belirleme, çözüm üretme ve bu çözümleri sebatla uygulamaya koyma tecrübesiyle başlıyorlar. 1591 öğrencisi olan okulun mezunları, Türkiye ve dünyanın önde gelen eğitim kurumları ve kuruluşlarında eğitim ve çalışma hayatlarına devam ederken, içinde bulunduğu toplumun ilerlemesine de katkı veriyor.
Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı