Yaşadığımız Gezegenin Senede Bir Kez de Olsa Tatile
İhtiyacı Var
Artan sera gazı emisyonlarına, ülkelerin ve kurumların emisyon azaltım taahhütlerine çözüm yolunda bireysel katkılara dikkat çeken Escarus Grup Yöneticisi Doğa Üreten: “Yenilenebilir enerji kullanımının yaygınlaşması, enerji verimliliği yatırımlarının artırılması, üretim ve tüketim süreçlerinde döngüselliğin tüm proseslere entegre edilmesi büyük önem taşıyor. Bireylerin farkındalığının artması, tüketim alışkanlıklarını ve taleplerini dönüştürmeleri de bu geçişi hızlandırıcı bir etkiye sahip.”
Her yıl tüm dünyada kutlanan “21 Eylül Sıfır Emisyon Günü”nün önemine dikkat çeken Escarus, bu konuda iş dünyasının dönüşümüne destek vermek ve farkındalık yaratmak yönünde önemli bir misyon üstleniyor. Sıfır Emisyon Günü’nde sera gazı emisyonlarının sıfıra indirilmesi konusunda bireysel ve toplumsal çabaların önemini vurgulayan Escarus Grup Yöneticisi Dora Üreten, şu açıklamalarda bulundu: “Yaşadığımız gezegenin senede bir kez de olsa tatile ihtiyacı var. Sıfır Emisyon Günü’nün amacı bir günlüğüne de olsa sera gazı emisyonlarının minimuma indirilmesi. Artan sera gazı emisyonlarına, ülkelerin ve kurumların emisyon azaltım taahhütlerine ve ortaya koyulabilecek çözümlere dikkat çeken bu özel günde bireylerin de atabileceği pek çok adım var. Makul mesafelerde bisiklet kullanmak, yürümek, gereksiz elektrik kullanımı yapmamak, tüketim tercihlerimizi gözden geçirmek ve çevre dostu uygulamalara geçerek alışkanlıklarımızı değiştirmek büyük önem taşıyor” dedi.
“Emisyon azaltım taahhütlerin yerine getirilmesi, her bir ülkenin, kurumun ve bireyin kendini sorumlu hissetmesi ve etkin bir kolektif çalışmayla mümkün”
Süreklilik arz eden emisyonların bir sonucu olarak, atmosferde biriken sera gazlarının yaşadığımız gezegeni ısıtmaya devam ettiğini belirten Üreten, şöyle devam etti: “Ülkeler, 2050 yılına kadar olan emisyon azaltım faaliyetlerini ve herhangi bir yasal bağlayıcılığı olmayan Ulusal Katkı Beyanları’nı açıklamaya başladı. İsviçre, 2015 yılında sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar yüzde 50 oranında azaltmayı taahhüt etti. Bilindiği üzere Paris Anlaşması küresel ısınmayı 2 derece altında tutma, mümkünse 1,5 derece ile sınırlandırmayı amaçlıyor. Türkiye de 10 Kasım 2021 tarihinde TBMM’de kabul ettiği Paris Anlaşması ile net sıfır emisyon hedefini 2053 yılı olarak belirledi. Emisyon azaltım taahhütlerin yerine getirilmesi, her bir ülkenin, kurumun ve bireyin kendini sorumlu hissetmesi ve etkin bir kolektif çalışmayla mümkün.”
“Şirketlerin de emisyon taahhütleri vermesi iklim eylemlerinin başarısını güçlendirecek ”
Emisyon azaltımı konusunda çeşitli senaryolara değinen Üreten, “Mevcut üretim ve yaşam pratiklerimizin devam etmesi halinde, 2060 yılında ortalama sıcaklık artışının 1850-1900 dönemine göre 3 dereceyi geçmesi bekleniyor. Bu artışın kuşkusuz insan yaşamına ve doğal hayata etkisi çok büyük olacaktır. Emisyon azaltım yatırımlarının hızla artırılması ve planlanan eylemlerin hayata geçmesi ile gerçekleşebilecek en iyi senaryoda, 2050 yılında ortalama sıcaklık artışının 1,58 derece ile sınırlı kalması mümkün olabilecek. Bu resimde, şirketlerin de İklimle Bağlantılı Finansal Beyanlar Görev Gücü kapsamında emisyon taahhütleri vermesini iklim eylemlerinin başarısında güçlendirici bir faktör olarak değerlendiriyoruz. Yeni Zelanda, İsviçre, Birleşik Krallık gibi birçok ülkede yayımlanması zorunlu hale gelen iklim riskleri raporları, risklerin ve fırsatların belirli bir sistematik çerçevesinde finansallaştırılmasına olanak sağlıyor. Bu sayede tesisleri ve operasyonları iklim değişikliği sebebiyle çeşitli riskler barındıran şirketler durumun farkına vararak, enerji tüketimlerini azaltacak veya daha verimli hale getirecek yatırımlar yapma, yeni teknolojilerin kullanımını artırarak emisyon azaltma yönünde adım atabiliyorlar” dedi.
Sıfır emisyon hedefine ulaşmada herkese görevler düştüğünü vurgulayan Üreten, sözlerini şöyle tamamladı: “Nihai sonucu en çok karbon yoğun sektörlerde ve ulaştırma alanında yapılacak iyileştirme çalışmalarının etkileyeceğini düşünüyoruz. Yenilenebilir enerji kullanımının yaygınlaşması, enerji verimliliği yatırımlarının artırılması, üretim ve tüketim süreçlerinde döngüselliğin tüm proseslere entegre edilmesi büyük önem taşıyor. Bireylerin farkındalığının artması, tüketim alışkanlıklarını ve taleplerini dönüştürmeleri de bu geçişi hızlandırıcı bir etkiye sahip.”
Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı